Füg’ü tanıyor musun?
Çeşitli konuları içeren denemeler ve makalelerden oluşan bu kitabın başlığının da bir hikayesi var. Çok fazla aşinası olmadığımız bir kavram Füg. Hem psikolojide hem de müzikte kullanılıyor bu terim. Bizi ilgilendiren ise psikoloji sahasındaki kullanımı. Aslında bir çeşit hastalık; dissosiyatif kişilik bozukluğu. Füg teriminin, İngilizcede “Fugue” ibaresi olarak XVI. yüzyılda ortaya çıktığını, Fransızca “Fugue” ya da İtalyanca “Fuga” kelimelerinden türediğini söylüyor uzmanlar. Ayrıca, bu kelimenin Latincede “Fugere” (kaçmak) ve “Fugare” (takip) kelimelerinin anlamını taşıdığı da diğer bir bilgi. Ne alakası var diyenler elbette çıkabilir. Aslında ilginç bir benzerlik kitabın makaleleri ve başlığını bir noktada buluşturmakta.
Füg, kısa süreli bir sendrom olup kişinin yaşadığı travmalara karşı kendini savunma mekanizmasıdır. Bireyin yaşadığı, fakat kaldırabileceği yükün üstesinden, acı verici olaylardan, olası krizlerden, büyük değişimlerden kaçma ve uzaklaşma halidir. Ruhsal bütünlüğüne ve benliğe zarar veren bu etkenlerin sebep olduğu Füg, derin krizlerin ardından kişinin istemsiz olarak eski kimliğinden ve sorunlarından kaçtığı veya uzaklaştığı, geçmişte olanları hatırlamak istemediği psikolojik bir kaçıştır. Bu travma öylesine bir hastalık ki kişi ne hasta olduğunu fark etmekte ne de dışarıdan bakıldığında tuhaf hareketler sergilediği anlaşılmaktadır.
Ayrıca; kişinin yaşamında stresle baş edemeyerek, kapasitesini aşan durumlarda vücudun kendi benliğini reddederek göstermiş olduğu bir çeşit savunma şeklidir. Akıl, bu gibi durumlarda devreye girerek bedeni ve haliyle kendisini koruma altına almak ister. İçinde bulunduğu zorluktan, üzüntüden, dert ve sorumluluklardan uzaklaşarak benlik bütünlüğünü koruma altına alır ve yaşanan stresle baş etmeye çalışır. Bu tür uzun süren (savaş, yoksulluk, hayat mücadelesi, doğal afetler ve açlık gibi) toplumsal durumlarda bu travmalar pik noktasına ulaşır.
Müzik literatüründe de kullanılan bu sözcüğün dilimiz döndüğünce etimolojisini ve anlamlarını açıklamaya çalıştığımız Füg hastalığının adını neden bir kitap başlığına dönüştürdük? “Derdin niteliği, insanın kıymetini belirler.” diye bir söz var. Derdin keyfiyeti olarak gördüğümüz bu hastalığa yüklemiş olduğumuz sembolik anlam aslında yazılarımızda anlatmaya çalıştığımız durumları, içinde bulunduğumuz modern ya da postmodern çağda dile getirmekte. İnsan, ölüm gerçeği karşısında olduğu ve hızla oraya doğru yürüdüğü halde bu hakikatten kaçmakta, sanki yokmuş gibi davranmakta ve öyle yaşamaktadır.
İnsanoğlu kendiyle baş başa kaldığında bazen kendisiyle sessizce dertleşir, yaşadığı olumsuzlukları aklın süzgecimizden geçirerek yorum yapma gereği hisseder. Yaşanmışlıkların etkisiyle, hayatın üstüne doğru geldiği hissine kapılır ve kimi zaman kederlenir, kimi zaman ise acı çeker. Gönül, daralma haliyle kendini öyle bir konumda bulur ki dünyada ondan daha mağdur bir insanın olmadığını ve başına gelen olayların başka insanların başına gelmesi halinde nasıl kaldırabildiklerini, neye tutunarak atlatabildiklerini düşünmeye başlar. Neticede bu gizli illet ruhun dehlizlerinde dolaşır durur.
Ruhumuz o kadar nahif ve kırılgan bir yapıdadır ki dünya hayatındaki olumsuzluklardan çok çabuk etkilenebilir bir hale gelir. Ruhun bu kırılganlık hali (elemlerimizi ve kederlerimizi) kısacası içsel duygularımızı hiç yaşamadığımız tuhaf durumlara dönüştürür. Topluma karşı tepkili, güvensiz ve içe dönük ruh haliyle kendi kabuğunda yaşayanların halini andırırız. Hızla hakikatten uzaklaşır ve özünü kaybederek bencil bir yapının içinde patinaj çekmeye başlarız. Kısadan bir ifadeyle; iki gözümüzle tek gördüğümüz halde, şaşı olur çıkarız.
Görüldüğü üzere, bir çeşit kimlik bunalımı denebilecek olan Füg kısa vadeli de olsa aslında gündelik yaşantıda pusulasını ve ibresini kaybetmiş modern insanın dramını yansıtmakta… İnsanlık tarihi içinde bir insanın yaşadığı ömür de kısacık değil mi? Halbuki insanın bir görevi var. Geldiği yer de, gideceği yer de belli. Bu yolculuk sırasında yapması gereken vazifeler, durması gereken duraklar veya hızlanması gereken rampalar mevcut. Bir an dahi olsa kendisini kaybetmemesi ve rotasından şaşmaması gerekli. Uzun yıllar iş dünyası içinde bulunmuş bir kişi olarak yaşadığımız bu hayatın sadece maddiyattan oluşmadığını; sevginin, paylaşmanın, ahlâkın, erdemin, faziletin ve her şeyden önce de Yaratan karşısında olan sorumluluk bilincinin ne kadar da ehemmiyetli olduğunu her geçen gün daha da idrak ediyorum. Bu sebeple, Füg illeti gibi bir kimlik bunalımında olan insanımıza bir kardeşleri olarak içimin sesini duyurmak istedim. Eğer bir kişiye bile bu yolda hayırhahlık ve rehberlik yapmış olursam kendimi bahtiyar addederim.